Mars 1001

Uzay muhabiri olan Miles O’Brien, uluslararası bir mürettebatı kızıl gezegene uçurup onları tekrardan güvenli bir şekilde dünyaya geri getirmek amacıyla yapılan ve 1000 günlük zorlu bir görev olan Mars’a ilk insan görevinde rehberlik ediyor. Mürettebatın başarılı olması ve yeni dünyanın sırlarını ortaya çıkarması için birçok zorluğun üstesinden gelinmesi gerekecek!

Mars 1001, deneyimli muhabir Miles O’Brien’ın retrospektifiyle* başlıyor. O’Brien bu filmde kendisini geleceğin perspektifinden oynuyor. Bizleri Mars IRIS 1 misyonu ve 1001 günlük yolculuğun konseptleriyle tanıştırıyor. Yönetmen Robin Sip ve ekibi, fırlatma ekibiyle birlikte görev kontrollerini eksiksiz bir biçimde titizlikle oluşturuyor. Miles ise seyahat boyunca masasından görevin ilerleyişini rapor ediyor.

Fırlatma kusursuz bir şekilde gerçekleşiyor ve görev başlıyor. IRIS 1 mürettebatı, yol boyunca güvenliklerini tehdit eden birçok tehlikeyle karşı karşıya geliyor. İç sahneler ise bizlere ekibin nasıl birlikte yaşayıp çalıştıklarını ve tehlikelere göğüs gererek Mars inişi için nasıl hazırlandıklarını gösteriyor.

Mars’a varıldığında ise ekibin yüzey çalışmalarını, su aramalarını ve manzaraları keşiflerini görüyoruz. Mars’taki suyun tarihini araştırmak adına kayaların tarihine kadar bir çalışma yürütülüyor. Dokunaklı bir anda, bir kaşif, çocukluğunda izlemeyi hayal ettiğini uzay gemisini ziyaret ediyor. Mars’ın neye benzediğinin yanında ekibin geçmişine ışık tutan sahnelerle de karşılaşıyoruz. En sonunda görevin Mars ayağı bitiyor ve sağ salim Dünya’ya geri dönüyorlar.

Mars 1001, Mars’ı keşfetmek adına izleyicilere eşsiz deneyimler sunan bir gösteri. Bu olayların gerçek hayatta da çok da uzak olmadığı gösteriyor. Elbette ulaşmak için önümüzde uzun bir yol var. Film bizlere Kızıl Gezegen’in kapılarını araladığı gibi dokunaklı sahneleriyle de iç dünyamıza dokunuyor. Birçoğumuzun hayali ve merakı olan bir konu: Kızıl Gezegen’e Yolculuk.

*Retrospektif: Meydana gelmiş, yaşanmış olayların geçmişine bakmak.